15 Kasım 2025 Cumartesi

ALLÂME TABÂTABÂÎ'NİN VEFATININ 44. YILI

El-Mîzân tefsirinin yazarı olan büyük müfessir ve filozof Allâme Tabâtabâî 15 Kasım 1981'de vefat etti. Kendisini vefatının 44. yılında rahmetle anıyorum. Allâme, daima eserlerinden ve fikirlerinden istifade edilecek bir ilim insanıdır.












6 Kasım 2025 Perşembe

TAKVA KONUSUNDA KİTAP TAVSİYESİ

Kur'ân onlarca âyetinde takvayı emreder. Takva günahlara karşı sakınmaktır. Takva sahibi kula müttaki kul denir. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Hoca'mız bu kitabında takva konusunu âyetler ışığında muhteşem bir şekilde ele almaktadır. Önemli bir konu olan takva konusunu âyetler ışığında öğrenmek isteyenler için bu eseri okumalarını tavsiye ederim.


18 Ekim 2025 Cumartesi

"MU'TEZİLE'NİN FIKIH USULÜ ANLAYIŞI" ADLI ESER











Mu'tezile, İslam tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Akılcılığıyla ön plana çıkan kelami bir mezheptir. Ancak sadece kelamcı değil müfessirler, fakihler yetiştirmiş de bir mezheptir. Mu'tezile'nin fıkhi bir yönü de vardır. Bu maalesef fazla bilinmemekte ve göz ardı edilebilmektedir. Dr. Yüksel Macit Hoca, doktora tezi olan "Mu'tezile'nin Fıkıh Usulü Anlayışı" adlı eserinde Mu'tezile'nin fıkıh usûlü anlayışlarını derinlemesine incelemektedir. Vâsıl b.Atâ'dan itibaren Mu'tezili alimler nâsslara nasıl yaklaştılar? Nâss sıralamaları nasıldı? Hadisleri hüccet alıyorlar mıydı? Ve daha birçok sorunun cevabını bu eserde bulabilirsiniz. Kâdı Abdulcebbâr, Ebu'l Hüseyin el-Basrî gibi Mu'tezili fakihlerin kitaplarından bol bol alıntılar vardır. Ayrıca eserin sonunda Nazzâm'ın sahabiler hakkındaki görüşleri Râzî'nin "el-Mahsûl" adlı usul-ü fıkıh kitabından aktarılır. Yine Câhız'ın Emeviler hakkında yazmış olduğu risale de sona eklenmiş. "Mu'tezile'nin Fıkıh Usulü Anlayışı" akademik bir eser olduğu için alanla alakalı temeliniz var ise okumanızı tavsiye ederim. Fıkıh usûlü alanında veya Mu'tezile hakkında giriş seviyesi bir eser değildir. 

16 Ağustos 2025 Cumartesi

YÂSÎN 21.ÂYET NASIL ANLAŞILMALI?








Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla başlarım. Bu yazımda özellikle din görevlilerinin, ilahiyatçıların aldığı maaşın caiz olmadığına delil getirilen Yâsîn 21.âyeti ele alacağım. İlgili âyette anlatılmak istenen nedir? Gerçekten de din ilmiyle uğraşanların maaş almasını mı yasaklıyor? İlk olarak şuna değinmek gerekir ki Yâsîn Sûresi muhteşem mesajlar veren hikmet dolu bir sûredir. Mekke'de nâzil olmuş, 83 âyetten oluşan bir sûredir. Bazı sünen türü hadis kitaplarında Hz.Peygamber'in Yâsîn için ''Kur'ân'ın Kalbi'' ifadesini kullandığı nakledilmektedir. Bu hadisin Kur'ân'a aykırı bir tarafı yoktur. Gerçekten de Yâsîn, Kur'ân'ın konularını içerisinde cem etmiş bir sûredir. İşte bu muhteşem sûrede bir âyet bulunmaktadır. Yazımın da konusu olan 21.âyet. Aslında bu âyet bizzat Allah'ın sözü değildir. Allah'ın aktarmış olduğu sâlih bir insanın sözüdür. 13.âyetten itibaren bir kıssa anlatılmaktadır. Allah bir şehir halkına elçiler gittiğinden ve tebliğde bulunduklarından bahseder. O halk elçilere iman etmemiş, kendileri gibi beşer olduklarını demiştir. Elçilerden kastın Hz.İsa'nın havarileri, şehrin ise Antakya olduğuna dair rivayetler tefsirlerde nakledilir. Kavim elçileri inkar edince şehrin en uzak tarafından bir adam gelir. Kavmine elçilere iman etmeleri gerektiğini söyler. İşte âyetlerde bahsedilen bu kişinin ''Habîbü'n Neccâr'' adında biri olduğu nakledilir. Ayette ''racül'' yani adam olarak ifade edilen bu kişi kavmini imana, elçilere itaate davet eder. 21.âyette de aktarılır ki şöyle buyurmuştur: ''Sizden hiçbir ücret istemeyen elçilere uyun! Onlar doğru yoldadırlar.'' Görüldüğü üzere bu söz direk Allah'ın değil bu sâlih kimsenin sözüdür. Allah bu yüce şahsiyetli kişinin sözünü bizlere aktarmaktadır. 21.âyetten 27.âyete kadar da bu kişinin sözleri aktarılmaya devam edilmektedir. Peki ''Ücret istemeyenlere uyun!'' kısmı ne demektir? Yazımın başında da belirttiğim gibi genellikle bu âyet din görevlisi olan, ilahiyatçı olan kimselerin maaş almalarının haramlığına delil getirilmektedir. Bu âyeti delil getirenler de genellikle ilgili âyeti direk Allah'ın sözü olarak aktarırlar. Ama yukarıda da belirttiğimiz gibi bu söz Allah'ın değil, sâlih adamın sözüdür. Tabi ki yanlış bir söz değil. Nitekim Allah'ın bütün peygamberleri yaptıkları tebliğe karşılık bir ücret talep etmemişlerdir. Konuyla alakalı Kur'ân'da birçok âyet vardır. Ancak 21.âyet din görevlisi veya ilahiyatçı olan kimsenin maaş almasının haramlığına delalet etmez. Bu âyetin son derece yanlış anlaşıldığı kanaatindeyim. Eğer bir din görevlisi veya ilahiyatçı kendisine soru soran, ilim öğrenmek isteyen kimseye ''Eğer para vermezseniz size bir şey anlatamam.'' derse işte bu âyetin kapsamına girer. Yoksa maaşını alan ve aldığı maaş ile yetinip insanlara ilim öğreten kimsenin âyetin kapsamına girmesi söz konusu değildir. Sonuçta herkes geçimini sağlayacak bir gelire muhtaçtır. Burada şunları da ifade etmek istiyorum. Bir öğretmen düşünelim. Okullarda öğrencilere ders anlatıyor. Onların bilgiler öğrenmesine vesile oluyor. Bu öğretmen de bir memur olarak her ay düzenli maaş alıyor. Peki maaş için mi çocuklara ders veriyor? Veya bir doktor maaş için mi hastalara bakıyor, can kurtarıyor? Nasıl ki bu ve benzeri meslekleri yapan kimselerin aldığı maaş helal ise din görevlisi, ilahiyatçı olan kimselerin de aldıkları maaş helaldir. Sonuçta bu insanlar da yıllarını okul sıralarında geçiriyor, üniversite okuyor ve birçok masrafın altına giriyor. Verdikleri emeğin karşılığını almaları da gayet normal. Tabi ki maaş helaldir derken aldığı maaşın hakkını vermeyen insanları kastetmiyorum. İster ilahiyatçı olsun isterse başka bir meslek grubunda çalışsın herkes aldığı maaşı hak etmelidir. Çalışma saatlerine dikkat etmeli, elinden gelen her türlü çalışmayı yapmalıdır. 

29 Temmuz 2025 Salı

YÛNUS PEYGAMBER GİBİ TEVBE ETMEK

Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla başlarım. Bu yazıda ayetler ışığında Yûnus Peygamber'in tevbesini ele alacağız. Tevbe etmek demek yapılan yanlışlardan dönmek demektir. Kur'ân birçok âyetinde tevbe etmeyi emretmiş ve Allah'ın tevvâb olduğunu yani tevbeleri çokça kabul ettiğini beyan etmiştir. Bakara 222.âyette de şöyle buyrulur: ''Muhakkak ki Allah tevbe edenleri ve temizlenenleri sever.'' Kur'ân, Tevbe 104.âyette de şu müjdeyi verir: ''Onlar, Allah'ın kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın tevbeleri çokça kabul eden (tevvâb), kullarına sonsuz merhamet eden (rahîm) olduğunu bilmediler mi?'' Daha onlarca âyette Allah'ın tevbeleri kabul ettiğinden bahsedilir. Kur'ân'ın emrettiği tevbe bir daha günahlara dönmemek üzere o günahları terk etmektir. İnsan hatalar yapabilir. Hatta büyük hataların, yanlışların içine düşebilir. Ama bilmesi gerekir ki sübhân olan yani her türlü kusurdan uzak olan sadece Allah'tır. Hatasız kul olmaz. Hatalar yapan kula düşen ise samimi bir şekilde tevbe edip, Allah'tan af dilemektir. Nitekim Âl-i İmrân 135.âyette şöyle buyrulur: ''Onlar bile bile yaptıkları yanlışta ısrar etmezler.'' Buraya âyetin son bölümünü aldık. Bu âyette ve bir öncesinde yani 134.âyette müttaki kulların özelliklerinden bahsedilmektedir. İşte müttaki kullar yaptıkları yanlış şeylerde ısrar etmez, tevbe ederler ve Rablerinden af dilerler. Şurası bir hakikat ki Allah'ın göndermiş olduğu elçiler biz müminler için örnektirler. Bu nedenle Kur'ân'da birçok âyette peygamber kıssaları aktarılır.1 Bizler ise bu kıssaları tedebbür ederek okumalı ve gerekli dersleri çıkarmalıyız. İşte Kur'ân'da kıssası anlatılan peygamberlerden biri de Yûnus Peygamber'dir. Yûnus Peygamber, Ninova halkına gönderilmiştir. Ninova şehri bugün Irak'ta kalıntıları olan, dönemin en büyük şehirlerinden biridir. Yûnus Peygamber onlara Allah'ın âyertlerini tebliğ etmiş ve âyetlere iman etmeye çağırmıştır. Ancak kavmi iman etmemiştir. Buna çok üzülen ve sinirlenen Yûnus (a.s.) kavmini terk etmiştir. Enbiy 87.âyette şöyle buyrulur: ''Zennûn'u da (Yûnus'u) an! Hani o bir zamanlar sinirli bir şekilde ve kendisine güç yetiremeyeceğimizi zannederek kavmini terk etmişti. Karanlıklar içinde ''Senden başka ilah yoktur. Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Ben zalimlerden oldum.'' diye buyurmuştu. Yûnus Peygamber'in yapmış olduğu tesbihin Arapçası ise şudur: '' َ
 لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنّٖي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمٖينَۚ '' 
Gerçekten muhteşem bir tesbih! Bu tesbih üzerine o kadar çok düşünmemiz gerekir ki. İlk önce Allah'ın birliğine yani tevhide vurgu var. Sonra ise Allah'ın her türlü noksanlıktan münezzeh oluşu vurgulanıyor. En son ise yapılan hata itiraf ediliyor. Yûnus Peygamber yaptığı yanlışı: ''Ben zalimlerden oldum.'' diyerek itiraf etmiştir. Hatayı başkasında bulmamıştır. Kavmini ileri sürerek kendisine onları mazeret etmemiştir. Gerçekten kıssalarda ne güzel mesajlar var! Müslümanlar olarak bize düşen de tıpkı böyle davranmaktır. Nerede hata yaptığımızı tespit etmeli, kusurlarımızı ele almalı ve tevbemizi o şekilde yapmalıyız. Enbiyâ 88.âyette de şöyle buyrulur: ''Biz de ona icabet ettik. Onu kederden kurtardık. İşte müminleri böyle kurtarırız!'' Yani bu kurtuluş sadece Yûnus'u değil sizleri de kapsar mesajı veriliyor. Çünkü âyet müminlerin böyle kurtulacağından bahsediyor. Mümin kişi yeterki samimi ve doğru bir şekilde tevbe etsin. Yûnus Peygamber'in kıssası sadece burada anlatılmıyor. Sâffât 139-148.âyetler de Yûnus'un kıssasını içerir. 140.âyette şöyle buyrulur: ''O dolu bir gemiye kaçmıştı.''  Âyetin Arapçasında geçen kelime '' اَبَقَ '' kelimesidir. Bu kelimenin mastarı olan ''İbâk'' kelimesi hakkında Elmalılı şu bilgiyi verir: ''Bir kölenin efendisinden kaçmasıdır.''Yani Yûnus Peygamber kavminden bir köle gibi kaçmıştır. Devamı olan âyetlerden de öğreniyoruz ki kura çekilmiş, Yûnus gemiden atılmış, kendisini büyük bir balık yutmuş, ve pişmanlık duymuştu. Eğer tesbih edenlerden olmasaydı insanların tekrardan diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalacaktı. Ama tesbihedenlerden olmuş ve Daha sonra Allah onu karaya çıkarmış, üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirmişti. 148.âyetten de öğreniyoruz ki kavmi ona iman etmiştir. Yüce Allah, aynı bilgiyi Yûnus Sûresi'nin 98.âyetinde de vermektedir. Burada değinmek istediğimiz bir husus daha var. Hz.Muhammed, Mekke'de tebliğ vazifesini yapıyordu. Malumdur ki kendisine iman edenlerin sayısı çok azdı. Müşriklerin baskılarına, hakaretlerine maruz kalıyordu. Bir açıdan YûnusPeygamber'in yaşadığının bir benzerini yaşıyordu. İşte böyle bir ortamda Kalem Sûresi'nin 48.âyetinde Muhammed Peygamber'e (s.a.v.) hitaben şöyle buyruldu: ''Rabbinin hükmüne sabret! Sakın balık sahibi (Yûnus) gibi olma! O üzgün olarak Allah'a yalvarmıştı.'' Bu âyet belirttiğimiz gibi Hz. Muhammed'i açık bir şekilde uyarıyordu. Uyarılan şahıs peygamber, örnek olarak verilen şahısta bir peygamberdi. Gerçekten bu âyetlerde düşünenler için ne ibretler, ne mesajlar vardır! Muhammed Peygamber'e, sen de Yûnus gibi sakın görevden kaçma uyarısı verilmişti. Hz. Peygamber'de bu emre uymuş ve hiçbir zaman görev yerini terk etmemiştir. Allah hicret için izin verene kadar Mekke'de kalmış ve her sıkıntıya karşı mücadele etmiştir. İnsanlar hata yapabilir, büyük günahlar işleyebilirler. Ama bilmeleri gereken husus şudur ki daima kullarına yakın olan, onların tevbelerini kabul eden, rahmân ve rahîm isimleriyle kendisini vasıflandırmış bir Rableri var. Yapılan tevbe tıpkı Yûnus'un tevbesi gibi olmalıdır. Müslüman yaptığı hatadan samimi bir şekilde tevbe etmeli ve aynı hatayı tekrarlamamalıdır.  
DİPNOTLAR 
1-Kur'ân kıssaları konusunda çekmiş olduğumuz videoyu linki tıklayarak izleyebilirsiniz. : https://www.youtube.com/watch?v=scPC1Xi58gQ&t=170s. 
2-Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili , (İstanbul, Azim Dağıtım, 2020) 6/500. 

14 Mayıs 2025 Çarşamba

KUR'ÂN İNSANLARDAN NE İSTİYOR?

Bizleri yaratan Allah'tır. Rabbimiz bizi yaratıp başıboş bırakmamış ve bizlere yol gösterici kitaplar yollamıştır. Vahyin kapanışını ise Kur'ân ile yapmıştır. Peki Allah'ın kitabı olan Kur'ân insanlardan ne istiyor? Kur'ân'ın insanlıktan yani bizlerden istediği Allah'a karşı takvalı olmak yani sorumluluk bilinci taşımaktır. Biz insanlar takva üzere olursak işte o zaman Dünya yaşanılacak bir yer olur. Takvalı olmak Allah'ın emirlerine uymaktır. Namaz kılmak, adaletli olmak, her türlü zulümden, yalandan kaçınmaktır.



13 Mayıs 2025 Salı

İSRÂ 23.ÂYET IŞIĞINDA ANNE BABAYA İYİLİK

Kur'ân İsrâ 23.âyet başta olmak üzere birçok âyetinde anne babaya iyiliği emretmektedir. Ben de bu videomda İsrâ 23.âyet ışığında anne babaya iyilik etme konusunu ele aldım. Videomu linkte tıklayarak izleyebilirsiniz.







ALLÂME TABÂTABÂÎ'NİN VEFATININ 44. YILI

El-Mîzân tefsirinin yazarı olan büyük müfessir ve filozof Allâme Tabâtabâî 15 Kasım 1981'de vefat etti. Kendisini vefatının 44. yılında ...